Eğitim, özellikle kamusal eğitim öteden beri dünyadaki iyi örneklerin genelde azınlıkta olduğu sorunlu bir alan olmuştur. Ülkemizde de eğitim temel sorunlar arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Ülkemizin eğitimle olan imtihanında yabancı dil eğitiminde yaşanan sorunlar ise özellikle dikkati çekmektedir.
Bunun sebebi eğitim – öğretimin diğer alanlarında daha başarılı olunmasından ziyade yabancı dile günlük yaşamda duyulan ihtiyacın fazlalığı sebebiyle bu alandaki eksikliğin daha kolay görünür olmasından kaynakladığı işin erbabının takdir edeceği bir veridir. Bu yazının konusu ise yabancı dil eğitimindeki başarısızlığı mazur göstermek değil, sahadan bir göz olarak genelde yabancı dil, özelde İngilizce öğreniminde ve öğretiminde hem öğrencinin hem de öğretmenin karşılaştığı bazı sorunlara dikkat çekmek ve belki bazı önerilerde bulunmaktır.
Yabancı dil öğretimi pek çok unsurun etkili olduğu bir alandır. Bu unsurların olmazsa olmazı denebilecek öğretmen ve öğrenci dışında başlıcalarını şu şekilde sıralayabiliriz: Ana dili hakimiyeti, ana dili ve yabancı dil arasındaki çeşitli yapısal ve biçimsel farklar, öğretim programı, öğretim yaklaşımı, yöntem ve teknikleri, öğretim materyali, öğretim ortamı vb. Bunca unsuru barındıran yabancı dil öğrenim/öğretim sürecinde bu unsurların hemen hemen her birinden kaynaklanan çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır; fakat bu yazı yazarın kısıtlı tecrübesinden hareketle bunlardan sadece bazılarını ele alacaktır.
Motivasyon
Dil öğreniminde en önemli etkenlerden biri öğrencinin motivasyonudur. Dil öğrenmek akşamdan sabaha gerçekleşen bir süreç değildir. Yıllar olmasa bile normal şartlarda en azından aylar süren yoğun bir çalışma gerektirir. Bu sebeple kişi dili öğrenmek için iyi bir sebebi olduğuna inanmalı ve bu inancını uzun bir süre devam ettirmelidir ki bu sayede dil öğrenimi için gereken uzun süreli çaba ve özveriyi gösterebilsin. Kişi iyi bir motivasyona sahip olduktan sonra kullanılacak yöntem – teknik gibi unsurlar çoğu zaman teferruattır. Hangi yöntem veya teknik kullanılırsa kullanılsın sürekli bir çaba gösterildiği takdirde kişi çabasının semeresini alacaktır. Okullarda dil eğitiminde görülen başarısızlığın en temel sebeplerinden birisi kanaatimce öğrencilerin yabancı dili sadece geçilmesi gereken derslerden bir ders olarak görmesi, öğretmenlerin ise kalabalık ve ilgisiz sınıflarda gerekli motivasyonu yaratmakta güçlük çekmeleridir. Bu noktada motivasyonu etkileyen eğitim sistemimizdeki yapısal bir soruna da işaret etmekte fayda görüyorum.
Yabancı dilin, bu bağlamda İngilizcenin, nerdeyse tüm sınıf düzeylerinde, zorunlu derslerden bir ders olarak sunulması ve diğer derslerle benzer bir sınıf geçme mevzuatına bağlı bir şekilde her kademede ayrı bir seviyede öğretilmeye çalışılması öğrenci ve öğretmen motivasyonunu olumsuz etkileyen önemli bir etmendir. Mevcut sistemde, yıl sonuna gelindiğinde belli bir sınıf düzeyinde İngilizce dersinde ulaşılması gereken kazanımlara genellikle sınıf mevcudunun yalnızca küçük bir bölümü tam anlamıyla ulaşmakta, fakat çoğu zaman öğrencilerin tamamı bir sonraki sınıfa geçmektedir. Bu durumda ise bir sonraki senenin hedef kazanımlarına sınıfın çoğunluğunun hazırbulunuşluk düzeyi elvermemektedir. Burada pek çok açıdan pek çok sorun olduğu aşikardır. Bu sorun, bir sonraki sene sınıftaki çok az sayıdaki öğrencinin ders ile ilgilenmesi büyük çoğunluğun ise dersten kopması şeklinde sınıf ortamına yansımaktadır. Öğretmen ise bu durumda sınıfın çoğunluğunun derse katılımını sağlamak için seviyeyi düşürmek durumunda kalır. Bu defa ise hem ilerleme kaydeden az sayıdaki öğrencinin gelişimi durur ve motivasyonları azalır, hem de geriye kalan büyük çoğunlukta “her sene aynı şeyleri görüyoruz, bir adım ilerleyemiyoruz” şeklinde özetlenebilecek öğrenilmiş çaresizlik hissi oluşur. Bu durum yıllarca pek çok öğrenci ve öğretmenin içine düştüğü bir kısır döngü oluşturur. Bunun çözümü İngilizce eğitiminin belli bir sınıf düzeyinden sonra zorunlu olmaktan çıkarılması ve dil eğitiminde sınıf sisteminden kur sistemine geçiş yapılmasıdır. Bu hem dil öğrenmek için o an yeterince motivasyon bulamayan öğrencilerin gereksiz vakit kaybını önleyecek hem de sistem üzerindeki gereksiz yükü azaltacaktır. Öğrenme motivasyonuna sahip öğrencilerin ilerlemesi kur sistemi ile somut olarak takip edilebilecek, motivasyonu yüksek öğrencilerle ders yapan öğretmenin mesleki tatmin duygusu, kendini geliştirme arzusu artacaktır.
Ana dili hakimiyeti
Öğrenme genel olarak bilinenden bilinmeyene doğru bir ilişki kurma biçiminde gerçekleşir. Yabancı dil öğreniminde söz konusu bilinen kişinin kendi ana dilidir. Kendi ana dilinin farkında olduğu ölçüde kişinin bir yabancı dili öğrenmesi kolaylaşır. Burada sözü edilen farkındalığı dili çeşitli düzeylerde analiz edebilme becerisi veya basitçe dilbilgisine hâkimiyet olarak tanımlayabiliriz. Elbette eğitim – öğretimin ilk kademelerindeki çocuklarda bu düzeyde bir ana dili hakimiyeti beklenemez. Ancak söz konusu ortaöğretim ve daha üst kademedeki öğrenciler olduğunda bu etmenin dil öğrenimine ve öğretimine etkisi büyüktür. Bu sebeple yabancı dil öğrenmek için ne yapmalıyım diyen bir lise ve üniversite öğrencisine verilebilecek ilk tavsiyelerden biri kendi ana diline hakimiyetini artırmak olmalıdır.
Ana dili ve yabancı dil arasındaki çeşitli yapısal ve biçimsel farklar
Alfabe, yazılış – telaffuz farkı
Bir dili yabancı dil olarak öğrenenler genellikle dört dil becerisini, yani dinleme, konuşma, okuma ve yazmayı eş zamanlı olarak öğrenirler. Ancak genellikle okuma becerisi diğer becerilerin gelişimi için en büyük girdiyi sağlar. Yani biz bir yabancı dili çoğunlukla okuyarak öğrenir ve öğretmeye çalışırız. Bu noktada öğrencinin yabancı dille karşılaştığı ilk adımda fark ettiği bu yeni dile ait biçimsel özellikler, yani, alfabe, sözcüklerin yazılışı ve telaffuzu arasındaki ilişki dili öğrenirken en büyük girdiyi sağlayan okuma becerisini doğrudan etkilediğinden büyük önem taşımaktadır. Söz gelimi Rusça veya Çince gibi alfabesi bizimkinden farklı bir dili öğrenirken karşılaşacağımız güçlük, Latin alfabesini kullanan bir dili öğrenirken karşılaşacağımız güçlükten daha fazla olacaktır. Öte yandan her ne kadar aynı alfabeyi kullansak da İngilizcedeki yazılış – telaffuz farkı Türk öğrenciler için başlangıç düzeyinde en büyük sorunlardan birisini oluşturmaktadır. Ortaöğretim düzeyine gelmiş öğrencilerin büyük çoğunluğu da hâlâ temel düzeydeki sözcüklerin telaffuzunda sorun yaşamakta ve telaffuzu kötü olan bu öğrenciler doğal olarak bu dili öğrenmeye karşı olumsuz tutumlar geliştirmektedir. Aslında 2. sınıftan 8. sınıfa kadar İngilizce eğitimi görmüş ve liseye başlamış bu öğrencilerin temel düzeydeki sözcüklerin telaffuzunda sorun yaşamaya devam etmesi yukarıda işaret ettiğimiz yapısal sorundan kaynaklanmaktadır. Bu öğrenciler şayet yeterince motive olabilselerdi kendileri zaman içinde şunu fark edeceklerdi: İngilizce her ne kadar Türkçe gibi “yazıldığı gibi okunmasa da” İngilizcenin de istisnaları olmakla beraber telaffuza ilişkin kuralları vardır ve bu kurallar çoğu zaman duya duya doğal ve sezgisel bir biçimde zihin tarafından kavranılır. Bu konuda verilebilecek tavsiyelerden birisi şudur: Öğrenci mümkün olduğu kadar çok İngilizce dinlemeli ve duyduklarını tekrar, hatta taklit etmeli, ana dilimiz de dahil olmak üzere yabancı bir dili çoğu zaman taklit yoluyla öğrendiğimiz unutulmamalıdır.
Söz dizimi
Söz dizimi, bir cümledeki özne, yüklem, nesne, dolaylı, tümleç, zarf tümleci gibi ögelerin sıralaması olarak tanımlanabilir. Bu yönüyle Türkçe, esnek bir dil kabul edilir. Çünkü “Bu yönüyle esnek bir dil olarak kabul edilir, Türkçe,” örneğinde de görüldüğü gibi aynı cümle küçük anlam farklarıyla, özne bazen başta, bazen sonda olacak şekilde söylenebilmektedir. Hatta bazen cümlede açık bir özne hiç olmayabilir. Diğer ögeler için de çoğu zaman aynı esneklik söz konusudur. Bununla beraber Türkçede söz dizimi genellikle;
Özne + Nesne + Tümleç + Yüklem
şeklindedir. Diğer taraftan İngilizce söz dizimi bakımından hem Türkçeden farklı bir yapıya sahiptir hem de daha katıdır. İngilizcenin söz dizimi ise;
Özne + Yüklem + Nesne + Tümleç
biçimindedir. İki dil arasındaki söz dizimsel bu farklılıklar da özellikle başlangıç düzeylerindeki dil öğrencileri için çeşitli güçlükler çıkartabilmektedir. Bu sorunun çözüm yolarından biri yine yukarıda sözünü ettiğimiz ana dili hakimiyetini ve dil farkındalığını arttırmaktır. Özellikle ortaöğretim düzeyinde öğrenciler artık soyut düşünebilme becerisine çoktan ulaşmış durumdadırlar ve kendi dillerini temel düzeyde analiz etme becerisine en azından potansiyel olarak sahiptirler. Cümlenin ögeleri, sözcük türleri gibi temel Türkçe dilbilgisi konularına hakimiyetlerini arttırmaları, İngilizce öğrenirken kendilerine kolaylık ve daha hızlı bir gelişim imkânı sağlayacaktır.
Yukarıda kişisel tecrübelerimden hareketle yabancı dil öğrenim – öğretim sürecinde karşılaşılan bazı sorunlara işaret etmeye, bazı önerilerde bulunmaya çalıştım. Hiç şüphesiz bu konuda söylenecek daha pek çok şey bulunmakta fakat bunlar tek bir yazının hacmini fazlasıyla aşmaktadır. Bu yüzden bu konudaki düşünce ve gözlemlerimi yeni yazılarda paylaşmaya devam etme ümidiyle bu yazımı burada bir nokta yerine üç nokta ile sonlandırıyorum…
İngilizce Öğretmeni